Demokrasi, halk için ve halk adına halkın hakimiyetidir. Demokratik düzende asıl olan iradeye, egemenliğe ve infaz hakkına sahip olan halktır. Kendi kendisinin efendisi olduğundan iradesini yürütme kudretine sahip olan halktır. Onun üzerinde hiç kimsenin egemenliği (üstünlüğü-efendiliği ya da hakimiyeti) yoktur. Bundan dolayı da yasa koyucu odur. Dilediği yasaları koyar, iptal etmeyi, dilediği yasaları da ilga ve iptal eder. Buna bizzat kendisi güç yetiremiyeceğinden kendi adına yasalar çıkarmak üzere vekiller seçer. Hakimiyetin ve yürütmenin sahibi halktır. Yönetimi halkın bizzat kendisinin yürütmesi güç olduğundan, halkın kendi koyduğu yasaları uygulamak için, halk kendi adına yöneticiler seçer. Böylece halk, kapitalist batı düzeninde yönetim kuvvetlerinin kaynağı olur. Efendi (hakim) olan, yöneten ve yasa koyan halktır.
İşte bu demokratik düzen, bir küfür düzenidir. Beşerin uydurduğu bir düzendir ve şerî hükümler de değildir. Bundan dolayı da bu düzenle yönetim küfürle yönetimdir. Demokrasiye davet etmek bir küfür düzenine davet olduğundan, ona davet etmek de veya onu herhangi bir haliyle almak da caiz değildir.
Bu demokratik düzen, İslâm'ın hükümlerine muhaliftir. Müslümanlar bütün işlerini Şeriat'ın hükümleriyle yürütmekle emrolunmuşlardır. Müslüman, Allah'ın kuludur. İradesini Allah'ın emirlerine ve nehiylerine uygun yönlendirir. Ümmet de iradesini heves ve arzularına göre yürütme hakkına sahip değildir. Çünkü, onun hakimiyet hakkı yoktur. Ümmetin iradesini yönlendiren Şeriat'tır, zira hakimiyetin sahibi Şeriat'tır. Böyle olduğu içindir ki ümmet yasa koyma hakkına sahip değildir. Çünkü, Şeriat koyucu yalnız Allah'tır. Ümmetin tamamı, meselâ; faiz, ihtikâr, zina veya içki gibi Allah'ın haram kıldığını mübah kılmaya toplanmış olsa, onun bu icmaının hiçbir kıymeti yoktur, çünkü İslâm hükümleriyle çelişmektedir. Eğer bunda ısrarlı olurlarsa savaşılır.
Ancak Yüce Allah sultayı, yani yönetim ve yürütmeyi ümmete tahsis etmiş, kendi adına hüküm ve infazı gerçekleştirmek için de yöneticinin nasbedilmesi ve seçilmesi hakkını ümmete vermiş ve Allah yöneticinin nasb edilmesinin (belirlenmesinin) de muhakkak beyat yoluyla olmasını emretmiştir. Sulta ve siyade-hakimiyet arasındaki fark işte böyle anlaşılır. Hakimiyet Şeriat'ın, sulta ümmetindir.
İşte bu demokratik düzen, bir küfür düzenidir. Beşerin uydurduğu bir düzendir ve şerî hükümler de değildir. Bundan dolayı da bu düzenle yönetim küfürle yönetimdir. Demokrasiye davet etmek bir küfür düzenine davet olduğundan, ona davet etmek de veya onu herhangi bir haliyle almak da caiz değildir.
Bu demokratik düzen, İslâm'ın hükümlerine muhaliftir. Müslümanlar bütün işlerini Şeriat'ın hükümleriyle yürütmekle emrolunmuşlardır. Müslüman, Allah'ın kuludur. İradesini Allah'ın emirlerine ve nehiylerine uygun yönlendirir. Ümmet de iradesini heves ve arzularına göre yürütme hakkına sahip değildir. Çünkü, onun hakimiyet hakkı yoktur. Ümmetin iradesini yönlendiren Şeriat'tır, zira hakimiyetin sahibi Şeriat'tır. Böyle olduğu içindir ki ümmet yasa koyma hakkına sahip değildir. Çünkü, Şeriat koyucu yalnız Allah'tır. Ümmetin tamamı, meselâ; faiz, ihtikâr, zina veya içki gibi Allah'ın haram kıldığını mübah kılmaya toplanmış olsa, onun bu icmaının hiçbir kıymeti yoktur, çünkü İslâm hükümleriyle çelişmektedir. Eğer bunda ısrarlı olurlarsa savaşılır.
Ancak Yüce Allah sultayı, yani yönetim ve yürütmeyi ümmete tahsis etmiş, kendi adına hüküm ve infazı gerçekleştirmek için de yöneticinin nasbedilmesi ve seçilmesi hakkını ümmete vermiş ve Allah yöneticinin nasb edilmesinin (belirlenmesinin) de muhakkak beyat yoluyla olmasını emretmiştir. Sulta ve siyade-hakimiyet arasındaki fark işte böyle anlaşılır. Hakimiyet Şeriat'ın, sulta ümmetindir.