İslâm Akidesi; Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret Günü'ne, Hayrı ve Şerrinin Allah'tan olduğu Kaza ve Kadere iman etmektir.
İman, vakıaya mutabık, delilden gelen kesin tasdiktir. Tasdik delilsiz olursa iman olmaz, çünkü, kesin olmaz. Tasdikin kesin olması ise ancak bir delille sabit olduğu zaman olur. Bundan dolayı akidede delilin katî olması mutlaka gereklidir ve zannî olması da caiz değildir.
Akide, Allah'tan başka bir ilâhın/mabudun bulanmadığına, Muhammed (s.a.v)'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmektir. Şehadet de ancak ilim, yakîn (kesinlik) ve doğruluğa dayalı olduğu zaman şehadet olur, zannî olmaz. Zira zan, ilim ve yakîn (kesinlik) ifade etmez.
İslâm Akidesi; İslâm Dini'nin, İslâm'ın hayata bakışının, devletin, anayasanın ve diğer yasaların, bu akideden kaynaklanan her şeyin veya bu akide üzerine kurulan İslâmî fikir, hüküm ve mefhumların esasıdır. İslâm Akidesi, fikrî liderliktir, fikrî kaidedir ve siyasî bir akidedir. Çünkü, bu akideden fışkıran veya bu akide üzerine bina edilen mefhumlar, görüşler, hükümler ve fikirler Ahiret konularıyla alakalı olduğu gibi aynı zamanda dünya işleriyle ve bu işlerin yürütülmesiyle ilgilidir. Bu akide dünya işlerinin yürütülmesinin esasıdır. Nitekim bu akidede; alış-veriş, kiralar, kefalet, vekâlet, mülkiyet, evlilik, şirketler ve miras hükümleri bulunduğu gibi, cemaate emir seçme, emir seçme metoduna, ona itaat etmeye ve onu muhasebe etmeye ilişkin hükümler; cihad, antlaşma, barış, ateşkes hükümleri, ukubat (cezalar) hükümleri ve bundan başka hükümler olduğu gibi dünya işleriyle ilgili hükümlerle, bunların nasıl uygulanacağını açıklayan hükümler de mevcuttur. Bu akide dünya işlerini yürüten bir akidedir, öyleyse bu, siyasî bir akidedir. Çünkü siyaset, bu işleri yürütmektir. Davasını yayma ve himaye etmede, hakimiyetini kurmada ve himaye etmede, hakimiyetin bu akide üzerine dayanması ve uygulanmasının devamında, otoritenin onu tatbik ve infazında, risaletini dünyaya yaymada kusur göstermesi halinde, evet bütün bunlarda bu akide, savaş ve çarpışmadan asla ayrılmaz.
İslâm Akidesi; ibadette, boyun eğmede, yasamada yalnızca Allah'ı birlemeyi; Allah'tan gayrı putlardan, tağutlardan, heva ve arzulardan herhangi birine kulluğu da red etmeyi gerektirir. Tek yaratıcı O'dur; ibadette birlenen O'dur. Hâkim, mutasarrıf, şeriat-kanun koyucu, hidayet edici, rızıklandırıcı, yaşatan, öldüren, yardım eden, mülkü elinde bulunduran O'dur. Her şeye kadir olan yalnız O'dur. Bu sıfatlardan herhangi birinde yaratıklarından hiçbir kimse O'na ortak olamaz.
Bu akide; ittiba olunmada (tabi olmakta) bütün mahlukatın dışında, yalnızca Resulullah (s.a.v)'i birlemeyi gerektirir. Ondan başkasına tabi olunmaz, ondan başka hiçbir kimseden bir şey alınmaz. O, Rabbisinin Şeriatı'nın tebliğcisidir. Onun dışında bir beşerden, dinlerden, ideolojilerden veya kanun koyuculardan yasalar almak caiz değildir. Bilâkis tabi olma ve Şeriat'tan bir şey almada O'nu birlemek vacibtir:
"Peygamber size ne getirdiyse onu alın ve neyi yasakladıysa ondan sakının." (Haşr 7)
"Allah ve Resulü bir işte hükmettiği zaman, hiç bir inanan erkeğe ve kadına, işlerinde kendilerine serbestlik (istediklerini yapmak) yoktur." (Azhab 36)
"Hayır, öyle değil, Rabbin hakkı için onlar aralarında ihtilaf ettikleri işlerde seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme nefisleri hiçbir burukluk duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa 65)
"Peygamberin emrine muhalefet edenler, kendilerine bir mihnet veya acıklı bir azabın isabet etmesinden çekinsinler." (Nur 63)
Bu akide, İslâm'ın bir defada tastamam, kapsamlı bir şekilde tatbikini farz kılar. Onun bir kısmını tatbik edip bir kısmının tatbikini terketmeyi haram kıldığı gibi, tedricen (aşama aşama) tatbikini de haram kılar.
"Bugün dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size Din olarak da İslâm'ı beğenip seçtim." (Maide 3) Müslümanlar, bu ayetin inmesinden sonra Allah'ın Resulü'ne indirilenlerin hepsini, herhangi bir hükümle bir başkası arasında bir fark görmeksizin tatbik etmekle emrolunmuşlardır. Allah'ın hükümlerinin hepsi, tatbik edilmelerinin farz oluşunda denktir, aynıdır. Bundan dolayı Ebu Bekir ve ashab (r.ahm) zekat vermeyenlerle savaştı. Çünkü, onlar sadece bir tek hükmü uygulamaktan kaçınmıştılar. Nitekim, Allahu Teâlâ, hükümleri arasında ayrım yapan ve Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını da inkâr eden kimseyi dünyada zilletle, ahirette de şiddetli bir azabla tehdid etmiştir: "Yoksa siz, Kitab'ın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların cezası dünyada horlanma, Kıyamet Günü'nde de azabın en şeddetlisine çarptırılmaktan başkası değildir." (Bakara 85)
Hizb, akide fikirlerini ve buna bağlı olan yaratıcı Allah'ın varlığını, Peygamberlere ihtiyacı, Kur'an'ın Allah'tan olduğunu, Muhammed (s.a.v)'in Peygamber olduğunu aklî ve Kur'an ile mütevatir hadislerden oluşan naklî delillerle isbat mevzularını, kader, kaza ve kader, rızık, ecel, Allah'a tevekkül ve hidayet ve delâlet konularını da açıklayıp ortaya koymuştur.
İman, vakıaya mutabık, delilden gelen kesin tasdiktir. Tasdik delilsiz olursa iman olmaz, çünkü, kesin olmaz. Tasdikin kesin olması ise ancak bir delille sabit olduğu zaman olur. Bundan dolayı akidede delilin katî olması mutlaka gereklidir ve zannî olması da caiz değildir.
Akide, Allah'tan başka bir ilâhın/mabudun bulanmadığına, Muhammed (s.a.v)'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmektir. Şehadet de ancak ilim, yakîn (kesinlik) ve doğruluğa dayalı olduğu zaman şehadet olur, zannî olmaz. Zira zan, ilim ve yakîn (kesinlik) ifade etmez.
İslâm Akidesi; İslâm Dini'nin, İslâm'ın hayata bakışının, devletin, anayasanın ve diğer yasaların, bu akideden kaynaklanan her şeyin veya bu akide üzerine kurulan İslâmî fikir, hüküm ve mefhumların esasıdır. İslâm Akidesi, fikrî liderliktir, fikrî kaidedir ve siyasî bir akidedir. Çünkü, bu akideden fışkıran veya bu akide üzerine bina edilen mefhumlar, görüşler, hükümler ve fikirler Ahiret konularıyla alakalı olduğu gibi aynı zamanda dünya işleriyle ve bu işlerin yürütülmesiyle ilgilidir. Bu akide dünya işlerinin yürütülmesinin esasıdır. Nitekim bu akidede; alış-veriş, kiralar, kefalet, vekâlet, mülkiyet, evlilik, şirketler ve miras hükümleri bulunduğu gibi, cemaate emir seçme, emir seçme metoduna, ona itaat etmeye ve onu muhasebe etmeye ilişkin hükümler; cihad, antlaşma, barış, ateşkes hükümleri, ukubat (cezalar) hükümleri ve bundan başka hükümler olduğu gibi dünya işleriyle ilgili hükümlerle, bunların nasıl uygulanacağını açıklayan hükümler de mevcuttur. Bu akide dünya işlerini yürüten bir akidedir, öyleyse bu, siyasî bir akidedir. Çünkü siyaset, bu işleri yürütmektir. Davasını yayma ve himaye etmede, hakimiyetini kurmada ve himaye etmede, hakimiyetin bu akide üzerine dayanması ve uygulanmasının devamında, otoritenin onu tatbik ve infazında, risaletini dünyaya yaymada kusur göstermesi halinde, evet bütün bunlarda bu akide, savaş ve çarpışmadan asla ayrılmaz.
İslâm Akidesi; ibadette, boyun eğmede, yasamada yalnızca Allah'ı birlemeyi; Allah'tan gayrı putlardan, tağutlardan, heva ve arzulardan herhangi birine kulluğu da red etmeyi gerektirir. Tek yaratıcı O'dur; ibadette birlenen O'dur. Hâkim, mutasarrıf, şeriat-kanun koyucu, hidayet edici, rızıklandırıcı, yaşatan, öldüren, yardım eden, mülkü elinde bulunduran O'dur. Her şeye kadir olan yalnız O'dur. Bu sıfatlardan herhangi birinde yaratıklarından hiçbir kimse O'na ortak olamaz.
Bu akide; ittiba olunmada (tabi olmakta) bütün mahlukatın dışında, yalnızca Resulullah (s.a.v)'i birlemeyi gerektirir. Ondan başkasına tabi olunmaz, ondan başka hiçbir kimseden bir şey alınmaz. O, Rabbisinin Şeriatı'nın tebliğcisidir. Onun dışında bir beşerden, dinlerden, ideolojilerden veya kanun koyuculardan yasalar almak caiz değildir. Bilâkis tabi olma ve Şeriat'tan bir şey almada O'nu birlemek vacibtir:
"Peygamber size ne getirdiyse onu alın ve neyi yasakladıysa ondan sakının." (Haşr 7)
"Allah ve Resulü bir işte hükmettiği zaman, hiç bir inanan erkeğe ve kadına, işlerinde kendilerine serbestlik (istediklerini yapmak) yoktur." (Azhab 36)
"Hayır, öyle değil, Rabbin hakkı için onlar aralarında ihtilaf ettikleri işlerde seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme nefisleri hiçbir burukluk duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa 65)
"Peygamberin emrine muhalefet edenler, kendilerine bir mihnet veya acıklı bir azabın isabet etmesinden çekinsinler." (Nur 63)
Bu akide, İslâm'ın bir defada tastamam, kapsamlı bir şekilde tatbikini farz kılar. Onun bir kısmını tatbik edip bir kısmının tatbikini terketmeyi haram kıldığı gibi, tedricen (aşama aşama) tatbikini de haram kılar.
"Bugün dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size Din olarak da İslâm'ı beğenip seçtim." (Maide 3) Müslümanlar, bu ayetin inmesinden sonra Allah'ın Resulü'ne indirilenlerin hepsini, herhangi bir hükümle bir başkası arasında bir fark görmeksizin tatbik etmekle emrolunmuşlardır. Allah'ın hükümlerinin hepsi, tatbik edilmelerinin farz oluşunda denktir, aynıdır. Bundan dolayı Ebu Bekir ve ashab (r.ahm) zekat vermeyenlerle savaştı. Çünkü, onlar sadece bir tek hükmü uygulamaktan kaçınmıştılar. Nitekim, Allahu Teâlâ, hükümleri arasında ayrım yapan ve Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını da inkâr eden kimseyi dünyada zilletle, ahirette de şiddetli bir azabla tehdid etmiştir: "Yoksa siz, Kitab'ın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların cezası dünyada horlanma, Kıyamet Günü'nde de azabın en şeddetlisine çarptırılmaktan başkası değildir." (Bakara 85)
Hizb, akide fikirlerini ve buna bağlı olan yaratıcı Allah'ın varlığını, Peygamberlere ihtiyacı, Kur'an'ın Allah'tan olduğunu, Muhammed (s.a.v)'in Peygamber olduğunu aklî ve Kur'an ile mütevatir hadislerden oluşan naklî delillerle isbat mevzularını, kader, kaza ve kader, rızık, ecel, Allah'a tevekkül ve hidayet ve delâlet konularını da açıklayıp ortaya koymuştur.